24 Eylül 2010

Üzgünüm 'ben' biraz daha buralardasın...

Kahve fincanının içindeki baloncuklarla göz göze geldik az önce
Bana, daha önce farkına varmadığım birisini gösterir gibilerdi
Gözleri şiş, cildi yorgun, saçları dağınık
Bu ‘ben’in ta kendisiydi.

Uzun bir yolculuğa, dinlenmeye, eşle dostla uzun sohbetler edip gülmeye ve sanırım eski defterleri karıştırmaya ihtiyacım var. Mazoşist tarafım bir yana, eski anılar (anı dediğin zaten eskidir) beni kendime getiriyor. Durgun olan hayatımı ‘Bir zamanlar ben de heyecanlıymışım, canlıymışım’ dercesine renklendiriyor. Ya da yeni kararlar alıp yine yapmamak, ertelemek üzere yola çıkmamı sağlıyor. Sahi hep böyle yapıyorum ben, aldığım kararlar yaptığım planlar yolda kalıyor, ben ise ilerliyorum. Marş marş, ama nereye. Vallahi ben de bilmiyorum…. Her neyse…

Kısacası baloncukların gösterdiği ‘ben’in yenilenmeye ihtiyacı var. Buradan ‘kısa süreliğine yokum, tatile çıkıyorum. Tatil değil aslında yenilenmek için bir süreliğine uzaklaşıyorum’ yazmak isterdim ama üzgünüm, kendim için yani. Buralardayım. Sabah yataktan kalktıktan sonra uykusunu alamadığı için banyoya kadar yürümekte bile zorlanan ayaklarım, herhalde bu aralar beni uzaklara götüremeyecek kadar bezginler. Zamansız serzeniştlerimden birisini yaşıyorum yine. Kasım’a kadar buradayım, Aralık ayına göz kırparken de İstanbul semalarında sanırım…

Hiç yorum yok: