17 Temmuz 2007

O günden sonra...


O an bu an mı dır? Yani her şeyin ortaya çıkmak için zamanını beklediği bir gerçek midir? Haftalardır dinlediğim şarkının bana şimdi "Bir dakika ya" dedirten kısmı bir yanılsama mı? Ben mi çekiyorum zamanı bu olsun diye, yoksa o zamanın "zamanı" bu mu? Yine karıştırdım aklımı iyi mi! Bir gün o zaman gelecek ve onu da kaybedeceğim diye korkuyorum. Zira bugünlerde çok karışık ve uçuk aklım, her an sıcaklardan buhar olup "zamanına doğru" gidebilir ya da "zamanı kendine çekebilir"...
Ne diyordu şimdi keşfettiğim o son sözde..."Bir gün yolda gidiyordum, bir şarkı duydum. kalbim acıdı, o kadar..." Bir gün yolda yürürken kulağıma bir şarkı çalındı ve kalbim acıdı. İçimde hıçkıran kıza "bütün aşklar aynıdır" tesellisi veriyordum, dinlemiyordu. O günden sonra yolda giderken kulağımda hep o şarkı vardı...

Dediler ve gittiler...


"Senden sonra öptüğüm her erkek dudaklarımdan ensest bir tad bıraktı" dedi kadın erkeğe. Anlamasını bekledi, sözlerini değil sadece duygularını. Bir hareket bekledi, sarılsındı sadece yeterdi ona. Sarılsın, o tanıdık kokusunu bedeninde duyumsasın yeterdi. Yıllar önce annesine "Bu tişört kokuyor" demişti. Annesi "Ter mi?" diye sormuştu ona, hayır demişti "Anne kokuyor". Bakmışlardı birbirlerine anne kız. Şimdi erkeğin O kokan terini duyumsamak istiyordu deli gibi. Sarılıp onu koklamak ve hiç çıkmayacakmış gibi içine çekmek, bedenine hapsetmek istiyordu. Bekledi, erkek susuyordu. Sıkıntılı bir anın içindeymiş gibi bakıyordu kadına. Karşısındaki "seni seviyorum" dediği kadın değildi sanki. Yapmadı erkek kadının aklından geçenlerin hiçbirisini. Sadece "Seni öperken hiç kuş kanat çırpmadı yüreğimde" dedi ve uzaklaştı...

Gidin N'olur!

Yine o "geliş gidiş"lerden birisini yaşıyorum. Aslında bu cümleyi her kurduğumda kendimden ve bu çaresiz ruh halimden nefret ederken buluyorum kendimi. Yapamıyorum, bir türlü beni gerilere sürükleyen o kötü anılardan kopamıyorum...
Yine o "geliş gidiş"lerden birisinin içinde kıvranıyorum. Karnım ağırmıyor böyle zamanlarda, başım taşıyamayacağım kadar ağırlaşıyor sadece. Kendime sakladıklarım ağır geliyor bana. Başkalarına versem onları da düşünüp taşırırım gibime geliyor zihnimdekileri, boşveriyorum. Bocalıyorum bu hayatın içinde böyle zamanlarda. Aklıma tonla saçma şey geliyor, bana ait olmayacak düşünceler ve hayat şekli kafamın içinde dolaşıp asıl beni ikna etmeye çalışlıyorlar. Tatlı bir hal takınıp kandırmaya çalışıyorlar. Ağzımdaç ikolata tadı ile bakıyorum onları kovarken aklımdan ama nafile, her seferinde, ben hep derinlere doğru indiğimde bana yeniden kendilerini gösteriyorlar...
Hastayım...Bugünlerde bu fikre de hastayım.Ölüm aklımdan çıkmıyor hiç, gideceğim sanki...Şizofren miyim? Değilim sanırım. Sadece bu fikrin hayatımda yol açacağı rahatlamayı düşünüyorum şu sıralar.Sorumluluk yok, ölüm ve kısıtlı zaman var. Sonrasında da karanlık bir oda...Offffff!
Seni de kendime benzeteceğim bak. Ne demiştim, bu sayfa "bonbonlu" olacaktı rengarenk, ama sırıtırdı benim her zaman bana ait olan ruh halimin yanında...Bonbonlu hayat bana göre değil, ben düşüne düşüne öleceklerdenim...Ben bu dünyada ölümü düşüne düşüne gebereceklerdenim...Yanımda tonla sorunla birlikte. Eskiden mezarlara nasıl atları ile ödülleri ile gömülürse insanlar, ben de yanımda sorunlarımı gömeceğim. Yine benim bildiğim hep benim bileceğim sorunlarımı...N'olur gidin artık...

09 Temmuz 2007

Söz vermeyeceğim bir daha...


"Söz"lerimi bilerek tutmamazlık etmedim. Ama tutamadım işte. Şairin dediği gibi "vakit dardı" ve olabilecek bütün aksaklıklar çirkindi. Ben sözlerimi sadık birisi olmadığım için tutamamazlık etmedim sadece hayat beni hiç beklemediğim zamanlarda sınadı. Sınav vakti çıkıp gitmeler olmaz diye kaldım yerimde hep...
Çocukken verdiğimiz sözler geldi böyle zamanlarda aklıma. "Evlenirken..." "Mezun olurken..." diye başlayıp daha uzun süreli verilen sözler. Çocukcaymış diye geçirdim içimden her tutulmayan sözün ardından. Çocukca, masumca ama içten sözlerdi...Tutulması, yerine gelmesi hayatın insafına kalmış sözler...
Şimdi o tutamadığım sözler içime oturuyor. Arkadaşlarımın düğün fotoğraflarının karelerinde olamadığım için, düğün pastalarından yiyemediğim ve heyecanlarına - ne kadar sevmesem de düğünleri- ortak olamadığım için canım yanıyor, en çok ta "geleceğim" deyip gidemediğim için...İşte bu yüzden işte bir daha söz vermeyeceğim kimseye...Hayat eğer izin verirse yanınızda olacağım bundan böyle...