09 Eylül 2010

Nasıl bir başlık atılır ki şimdi buraya?!? Bilemedim

Çok mu çabuk pes ediyorum bilmiyorum. Ama gerçekten çok yoruldum. Referandum sürecinin ramazan ayına denk gelmesi hiç iyi olmadı. Zira Ankara’dan kalkan soluğu burada iftarda aldı. iftarın ana konusu ise referandum oldu. Hayırcıların konuşurken ‘evet’ , ‘evet’cilerin de konuşurken ‘hayır’ dememeye dikkat etmeleri görülmeye değerdi. Onlar böyle bir yarışın içindeyken biz ellerimizde laptoplar koştuk durduk peşlerinde. Ne oldu? Bilmiyorum. Ama inanın ben sizden daha çok merak ediyorum referandum soncunu. Pazar günü çalışacağız, heyecanla bekleyeceğim. Tabi sonrasında da genel seçim çalışmaları başlayacak. Bu yıl anlayacağınız beni benden alacak… İnanın şu sıkışıklığa bir aşk sığdıramazsam yaşlanıp öleceğim. Kasım da aşk başkaymış, Kasım’ı beklemekteyim… Kasım’ı değil, aylardan Kasım’ı :)

Uzun zamandır yazamıyorum buraya. Gerçekten yorulmuşum. Hem zaman bulamadım hem de asabiyet timsaliydim bir süredir. Çemkirip durdum insanlara. O arada da kafamı toparlayıp giremedim bloglara. Oysa çok susamış bir insan nasıl su içerse kana kana, ben de öyle okuyordum blogları. Hem kafam dağılıyordu hem de bir şeyler üretmek, üretenleri görmek hoşuma gidiyordu. Ama olmadı işte, affola…
Geçen haftalarda çok şey yaşandı. Yazamadım. Hem biliyor musunuz, ben bir zamanlar günlük tutardım, hep olumsuzlukları yazardım içine. Yaşadığım olumlu şeylerin tadını çıkardığımdan herhalde. Burası da öyle oldu sanki. Ama şimdi kısa birer demet sunacağım sizlere…

Kısa kısa...

Rejime başladım ya ben. Ama bir türlü spor yapamadım. Bu arada bugün iki tane baklava yedim, hoooppp. Ama niye yedim sorun bi, sorun bi. Sabah uyandım, dün gece İstanbul’dan misafirlerimiz gelmişti. Bayramın ruhuna aykırı olarak geç kalktım, ya da uyuyabildiğim kadar uyudum. Zaten erken uyansam bile heyecanla giyineceğim bayramlıklarım yoktu benim. Sonra bişiler yedim, ev berbattı. Herkes gitmişti bi ben kalmıştım. Evi dipten bucaktan temizledim, öldüm öldüm. Hem o ara şekerim düştü, bakın dikkat edin, dolaptaki çikolatalara dokunmadım bile. Baklavaları yedikten sonra da pişmanlık duydum zaten. Ama yedim işte itiraf ediyorum.

Şu referandum programlarından yoğundum dedim ya. En son Kılıçdaroğlu’nu takip ettim. Sonra da tatilime girdim zaten. Ama o gün öldüm öldüm. Birinci sebebini birazdan anlatacağım ama ikincisi beni mahvetti. Şimdi takip ederken o zatı, bir yandan da haber geçmek gerekiyor ve ben araba yürüyorken haber yazamıyorum. Miğdem ağzıma geliyor resmen. O gün ben bembeyaz bir suratla günü tamamladım. Öldüm öldüm bittim. Her seferinde ‘bir daha ki sefere bulantı hapı alacağım’ diyorum ama unutuyorum. Ama bu işi yapacaksam buna bir çare bulmam lazım. Bizim kaptan bir damla benzin yut önerisinde bulundu. İğğğğğ, miğde bulandırıcı bir tavsiye. Ya bu arada aklıma geldi. Biliyor musunuz ben çocukken banyo yaparken de banyoda miğdem bulanırdı. İlginç. Hala bir tomar kıl yutmuşum gibi anımsıyorum o günü….

Kılıçdaroğlu’nu takip için yola çıktığımızda da daha ilk adımda ölümden döndük resmen. Bizim ofis son derece modern (!) bir binanın 4. Katında. 3’ten 2’ye inerken asansör kırıldı. Evet yanlış duymadınız, kapısı yamuldu ve sıvaları döküldü. Asansör sıkıştı. Eğer sıkışmasaydı ve biz yere düşseydik şimdi ben yoktum. Ve bu asansör bir gün önce onarılmıştı. Yok yok bizim ofisin duvarlarından kışın yağmur yağınca suların ofisin içine aktığını söylemiycem. Ha bir de şu teknoloji harikası hareket sensörlü ışıkların önünde kendinizi paralayınca yandığını da. Yok yok söylemiycem bende kalsın…

Ha bir de ben geçen hafta bol bol küfür ettim. Rahatladım, ohhhh. Arabayı hızlı kullandılar bastım küfürü, küfür etmem kzıdılar bastım küfürü, saçmaladılar bastım küfürü bastım küfürü. Olmayacak şeylere de bastım küfürü. Bastım ve rahatladım…

Hiç yorum yok: