11 Eylül 2010

O insanlara...

Bazı şeylerin sadece o gün, mesela ölüm gününde, doğum gününde, hatırlanmasından hoşlanmıyorum. ama işin içine gittikçe silikleşen insan hafızasını ekleyince de kızamıyorum. Mesela ben, hayatım boyunca kimsenin doğum gününü doğru düzgün hatırlamadım. Bazı özel günleri ise bende bıraktıkları etki nedeni işle birkaç yıl hafızamda saklı tuttum, sonrada sildim. Bunları niye mi yazdım…

Bu sabah orta okuldan çocukluk arkadaşımı gördüm dolmuşla geçerken. En son ‘haftaya görüşelim ararım seni’ demiş aramayı unutmuşum. Onu görünce aklıma geldi. Geçenlerde gördüğümde ‘Bugünlerde doğum günü olacaktı onun, eve gidince defterime baakyım2 diye geçirmiştim, bugün de aynı şeyi aklımdan geçirdim. Hatta o gün aklımdan geçen şeyi hemen unuttuğum için de kızdım kendime.

Az önce bir gazetede Hrant Dink için hazırlanan bir sayfayı gördüm. Sabah ne gariptir onu konuştuk, hem de yersiz ve alakasız bir yerde. İşte az önce de böyle bir tesadüf geldi önüme. Bazen ileride çok yalnızlaşacağımı düşünüyorum. Sadece kendimle kalacağımdan mesela. Aslında şimdilik bu fikir bana çok kötü gelmiyor, kendimle birlikteyim ama ileride. Ne bileyim. Yani bana Hrant Dink’i unutmak, yok yok unutmak demeyelim, onun öldürüldüğünü unutmak hiç iyi gelmedi. Bugün dedim, bir kitabında, basılamayan o kitabında, öldükten sonra basılan o kitabında, bazı bazı Ermeni milliyetçiliği söylemleri vardı, sezdim, sezmişler de. Ama bunlar birisini öldürmek için sebep değil dedim. Yüzümün önüne geldi cenazesi. Rakamlarla aram yoktur, karınca gibiydi insanlar. Çokluğunu ancak böyle anlatabilirim. İnanılmaz hastaydım, sancılıydım, zor yürüyordum, gittim gidebildiğim yere kadar. Ne kalabalıktı, çok hem de çok. Herkes ‘sebepsiz, anlamsız, saçma’ bir cinayete lanet okumaya gelmişti. Ben de…

Bunları niye yazdım, aklıma gelmişken unutmadığımı belirtmek için. Biraz bölük pörçük oldu ama…Dostlarımı zaman zaman, yok sık sık unutuyorum. Affedin bugünlerde biraz kendimleyim. Az sonra döneceğim ama, az sonra… Ben sizin bıraktığınız yerde olacağım hep olduğum gibi, siz de benim bıraktığım yerde…


Not: Ben Hrant Dink ile yüz yüzehiç tanışmadım. Bir gün Radikal’de Yıldırım Türker’in köşe yazısında okumuştum bir sözünü. Şöyle diyordu, “Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır” Aldım bunu mail adresimin imza köşesine yapıştırdım, altına da adını yazdım Hrant’ın. Bunları niye mi yazdım? Bazen insanları tanımak gerekmiyor acılarına ortak olmak için. Aynı pencereden bakmak dünyaya, aynı şeylere ağlamak bile yetiyor. İşte ben bu yüzden tanımadığım o insanları da dostlarımı da çok seviyorum.

Hiç yorum yok: