09 Kasım 2008

Sonuna kadar gitme demişlerdi bana...



Etraftaki kadınlara çok fazla dikkatli bakıyorum bugünlerde. Birilerini arıyor gibiyim, benimle aynı hikayeleri yaşamış ve bundan sonra başıma ne geleceğini söyleyebilecek birilerini. Gördüğüm her beden, bedeni dolduran her kalça, her kol, el ayak bana başka bir insanı işaret ediyor. Şaşırmıyorum bildiğim ama farkına varmak istemediğim bir şey ile karşılaştığım için; ama gördüğüm yüzlerde hep aynı ifadeyle karşılaşıyorum, hüzün…

Yüreklerinde kim bilir nelerin acısını taşıyor kadınlar, kim bilir hangi hayal kırıklıklarının hangi başarısızlıkların. Kim bilir kimlere öfkeliler hayatlarında gitmeyen şeyler yüzünden. Bilemiyorum, kendim gibi sanmaya da korkuyorum onları. Sokaklarda benim gibi birilerini ararken, hepimiz bu kadar zayıf olursak başaramayız diye de geçiriyorum içimden…

Az önce internetin kolaylığından yararlanıp Kuzey Tayland Padaung Kabilesi’ndeki kadınlarının fotoğraflarına baktım. Kabile kadınları gelenekleri öyle istediği için ve kendilerini öyle en güzel hissettikleri için, belirli bir dönemden sonra ve belirli periyotlarla boyunlarına sarı halkalardan takıp uzatıyorlardı. Güzel kadın onlarda en uzun boylu kadın olmaktı. Fotoğraflara bakarken gündelik hayatlarını nasıl düzene soktuklarından, nasıl seviştiklerine kadar bir sürü soru geçti aklımdan. Televizyonun kentlerine girmemiş olabileceği aklıma geldi. “Medyada Cinsiyetçiliğe Son” adlı kitapta yazdığı gibi belki de onlar kendilerine rol edinebilecekleri başka kadınlar görmemişlerdi. O yüzden her yıl, her yeni yaşta boyunlarına geçirdikleri altın rengi halkalar ile güzelleştiklerini sanıyorlardı, tıpkı bizim biraz daha ince olmak için ya da modacıların diktiği dar kesim giysilerin içerisine girebilmek için spor salonlarına yazılmamız gibi…

Bizim yaşadığımız hayatlardan farklı olan kareler bir süre sonra bana aynı gelmeye başladı. Kadınlar mutlu değillerdi. Benim, bana benzeyen kadınları ararken gördüğüm yüzleri gördüm fotoğraflarda. Bir süre önce bunları yapmakta zorlanıyorlar mı diye geçirdiğim sorular yanıtlarını buldu. Bana göre zorlanıyorlardı, hem o boyunluklara hem de boyunluklu bir yaşama alışmaya. Yeni nesil çocukların yüzleri gülmüyordu, oyun oynayamıyorlardı belki de. Belki hep gördükleri için yadırgamıyorlardı etraflarındaki resmi ama zorlanıyorlardı, bekli de tadına varamıyorlardı. Anneleri nasıl geleneklerin boyunduruğunda sevişmenin tadına varamıyorlarsa, çocuklar da oyunun tadına varamıyorlardı. Geleneklerin baskısı altında zorla “güzel kadın olmak için” kocalarına, topluma hazırlanıyorlardı…

Gelenekler kadınlar için, kadınları zorladığı için, kadınlara baskı kurdukları için sevmiyorum onları. Gördüğüm o “asık suratlı çocuk” fotoğraflarından sonra daha da sevmemeye başladım. Kadının özgürlük alanını sınırladığı için, kadına başka alternatifler sunmadığı için, otoriter babalar gibi kestirip attığı için sevmiyorum onları. Başkalarını mutlu etmek için kendi mutluluğumdan vazgeçirilmek istemediğim için de uygulamıyorum. Mutsuz fotoğraflar vermemek için de, mutlu olabileceğim şeyleri yapıyorum. Hayatı bana sonuna kadar gitmemek diye öğretmişlerdi, artık sonuna kadar korkmadan gidebiliyorum… Sonuna kadar korkmadan gideceğimiz günleri hep birlikte hayal ediyorum, bize biçilmiş rolleri artık bir kenara atmanın zamanı geçiyor bile. Korkmadan sonuna kadar gitmenin vakti geçiyor bile…

1 yorum:

semmy dedi ki...

hoş geldin....
yine...
yeni...
yeniden...

ne iyi ettin........