09 Kasım 2011

Ve Paul Auster ile de tanıştım...



Birkaç yerde daha anlatmıştım. Ama tekrar etmekte fayda var diye düşünüyorum.

Paul Auster ile tanışıklığım Ankara günlerime kadar uzanır. Bir Ekim Ankara’sında Kızılay Metrosu’nun hemen çıkışında bulunan küçük Dost Kitapevi’nden alınıp İstanbul’a gönderilen bir doğum günü hediyesiydi Yanılsamalar Kitabı. Arka kapakta yazan hikaye, bu hediyenin en doğru seçim olduğuna inandırmıştı beni. Kendime de söz vermiştim o sıra, alıp okuyacağım diye ama bir türlü fırsatını bulamamış ertelemiştim.

Geçtiğimiz Eylül ayında Bir Dilim Sohbet’in leziz yazarı sevgili Zero blogunda önermişti Paul Auster’i. Merak edip o günleri anımsamış ve hemen akabinde Yanılsamalar Kitabı’nı İdefix’ten sipariş etmiştim.

Genel beğeni görmüş olan kitapları ben de çoğu zaman beğeniyorum. Ve okuduğum kitaplarda beni daha çok yazarın kıvrak zekası içine çekiyor. Paul Auster’de bu kitabında kıvrak zekası ile beni kendisine bağladı. Kitabı elimden bir an olsun bırakmak istemedim desem yeridir. Vaktim olabilir belki düşüncesi ile işyerine bile getirdiğim oldu kitabı. Bugün işlerin sakin olmasını fırsat bilip, klasik müzik eşliğinde de bitirdim kitabı. Hem de yüzümde bir gülümseme ile.

Ben kitap okurken film izler gibi hissederim kendimi. Roman kahramanları ete kemiğe bürünüp oynamaya başlarlar kafamda. Yanılsamalar Kitabı da bana bu duyguyu yaşattı. Kitabın içinde anlatılan film senaryoları ise film içinde film çekme zevkini bana yaşattı. Bir ara film kahramanının yüzü bile geldi gözümün önüne.



İnsana gerçeklik hissi uyandıran, ayrıntıların ince dizilimi, olay örgüsünün birbirini tamamlaması ise yazılan romana beni hayran bırakan bir başka sebeptir. Yanılsamalar Kitabı, roman yazma hevesi olan ve bu konuda ilk adımlarını yakında atacak olan beni kendisine hayran bıraktı.

Kitabın arka kapağına baktığınızda basit bilindik hiçbir sürprizi olmayan bir olay örgüsü ile karşılaşacağınızı sansanız da Paul Auster sizi kendine has uslubu ile şaşırtıyor. Hayran bırakıyor ve içine çekiyor.

Başka ne söylenir bilmiyorum. Ben Yanılsamalar Kitabı ile Paul Auster’e il adımımı attım. Umuyorum bir gün ben de yazdığım romanla insanları düşündürür, kitabın son cümlesi bitip kapağı kapandığında insanlarda kitabın ön yüzünü okşama hissi uyandırır ve gülümsemelerine sebep olurum.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

zeki yazarların her zaman kitabın karşılığında verdiğimiz parayı ve harcadığımız vakti haketmişlerdir diye düşünürüm hep..

dersaadet dedi ki...

Şimdiye kadar sanırım beğenmediğim bir kitap olmadı. okurken devam edemediklerimi de 'şimdi zamanı değil' diyerek erteledim. Sanırım bana yapılmasını istemediğim şeyi başkasına yapmıyorum:)

hayat izlerim dedi ki...

Ben de severim Paul Auster'ı. En yeni romanlarından Görünmeyen'i önereyim sana; okumadıysan tabii.
Sevgiler :)

dersaadet dedi ki...

Görünmeyen listeme eklendi:) Ambargo kalkınca alınacak:)

Yolcu dedi ki...

Aynı durumdayım seninle bu aralar. Hani kıyafet mağazalarında saatler harcayan insanlar vardır, zamanı unutur, kendini unutur, sadece o rengarenk giysiler vardır dünyada o anda onlar için, benimki de o misal. Giyecek alışverişine çıkıp bir poşet dolusu kitapla eve döndüğüm çok olmuştur. Kendimi kötü hissettiğim günlerde en mutlu olduğum sığınaklardır kitapçılar. Hele de kitapları incelerken yanına bir fincan kahve de eşlik ediyorsa... Paul Auster/New York üçlemesi tavsiyemdir;)

dersaadet dedi ki...

Tavsiyen için teşekkür ederim. Söylediklerine harfi harfine katılıyorum. Dün mesela bir ara mutsuzdum, bunu silah olarak kullanıp (!) kitap aldırdım kendime. Şimdi onu okuyorum. Ama kötü bir şey yapmıyorum ki dimi:)

Yolcu dedi ki...

Hayııır! Hem de hiiiç kötü değil, aksine keşke herkes bu kadar okumaya sevdalı olsa, belki o zaman fikir paylaşımları kavgaya dönüşmezdi;)