16 Kasım 2008
Bölük pörçük (2)
Yüz üstü uzanmış kitabını okuyordu Aysel. Şiir yazmaktan vazgeçmişti, olmuyordu. Uzun cümlelerin kadınıydı o. Okurken hayal kurmaya da bayılırdı zaten. Aslında hiçbir şey planlayarak olmuyordu onun hayatında, kitabı da okuyup hayal kurayım diye almıyordu eline kuşkusuz. Kelimelerin ahengine öylesine kaptırıyordu ki kendisini, kitabın içinde yaşayan kahraman oluyordu bir süre sonra. Zaman zaman aklına o hayallerden birisinin takılıp, nerede ne zaman yaşadığını da anımsamaya çalışırdı çoğunlukla. Yine öyle bir andayken yakaladı kendisini. Kitabı biraz rahatlatmak için ruhunu eline almıştı ama….
Üç boyutlu bir anı yaşıyordu gözleri açık. “Sen beni hak etmiyorsun!” diye bağırıyordu kadın erkeğe. Kim olduğunu tam olarak göremiyordu kadının ama söylediklerine nasıl olduğunu anlamıyordu fakat yürekten katılıyordu. Tanımadığı iki siluet karşı karşıya geçmiş kıyasıya kavga ediyorlardı ve kadın sürekli “Sen beni hak etmiyorsun” diye bağırıyordu erkeğe. Kadına dokunup bir an “Seni anlıyorum” demek istedi Aysel. Kadının yalnız kalmışlığına, çaresizliğine acımıştı. Hak etmiyorsa çekip gitmeli diye düşündü Aysel, ve kadına bir adım attı. Gözlerine inanamıyordu, kadın Aysel olmuştu ve ağlamaktan kızarmış gözlerle ona bakıyordu. Aysel kendi çaresizliğini ilk o zaman fark etti…
Duvardaki babadan kalma saatin her saat başı çıkardığı tahammül edilmez gürültüsü ile uyandı. Uyuyakalmıştı. Onun hayatında hiçbir şey planlı değildi işte, bu da planlayarak olmamıştı. Kitap okumak için uzandığı koltuğunda uyuyakalmış ve kendi siluetini görmüştü. Nasıl da aptaldı nasıl da anlayamamıştı içine düştüğü durumu. Farkında değildi çaresizliğinin. Kendisini yazarak ya da düşünerek dinginleştireceğine inanıyordu ama olmuyordu. Çünkü istemiyordu, vazgeçilemez bir istekle ıstıraba boyun eğiyordu. Acı çekmeyi seviyordu.
Her şey bu kadar göz önündeyken neden hayatına devam etmek istemediğini de anlamıştı. Yorgundu, dövünmek ah vah etmek ona çok iyi geliyordu. Çünkü yeni işler yapmasına, yeni şeyler üretmesine yetecek enerjisi yoktu. Kolaya kaçıyordu. Bunu bile bile yapmak ise, kendisine tahammül etmesini zorlaştırıyordu. Kalktı, sigarasını yaktı, hemen söndürdü. Bir kahve içmeliyim diye mırıldandı, cezveyi alıp ocağın küçük olan kısmına koydu. Ağzına 90’lı yılların popüler şarkılarından birisini doladı, üşenmedi kalkıp albümü bilgisayardan bulup onu açtı. Bir taraftan şarkıyı söylerken bir taraftan da “Ben sana bu kadar yakından neden benden bu kadar uzak düştün” diye mırıldanıyordu…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
çok güzel 1.si de 2.si de devamı gelir hatta ayselin hayatının bu kısa bölümünden yola çıkarak bi kitap bile yazmanızı bekliyorum..
Yorum Gönder