Az önce bedeni yaşından küçük, mendil satan bir çocuğa hayat dersi vermeye çalıştım. Pişmanım… Oturduğum masaya geri dönüp baktığımda, ne kadar burjuva ve pis göründüğümü hissettim, bedenimden ve kendimden utandım. Ofise gelmek için yürüdüğüm yolu geri döndüm ve onu aradım. Buldum da. Niyetim özür dilemekti, kusura bakma ‘hayat’ımdan büyük sözler ettim demekti. Yapamadım… ‘Gel’ dedim onu görünce, ‘gel üç kağıtçı seni, hani okuyordun?’ ‘Okuyorum’ dedi. ‘Gel seninle şöyle bir gezelim’ dedim. Omzuna attığım elimi iterek uzaklaştı benden. Bana baka baka uzaklaştı. ‘Gel buraya polis değilim ben’ dedim. Gelmedi, baka baka kaçtı benden. İçimden ‘Senden özür dileyecektim çocuk dedim, kusura bakma pişmanım. Oturduğum yerden beni pislik gibi gördün ama maksadım o değildi, ben öyle birisi değilim. Senin çalışmaman lazımdı onu anlatmaya çalıştım. Sen daha çok küçüksün yerin burası değil…’ dedim ama gelmedi, duymadı beni. Pişmanlığımı önüme katık edip, iki adımda bir arkama dönüp acaba burada mı diye etrafıma bakarak ofise geldim. Pişmanım çocuk hem de çok…
Bilmiyorum işte, düşündüğüm gibi her şeyi çok iyi bilmiyorum. Daha küçük bir çocukla nasıl konuşacağımı bile bilmiyorum. Annesine babasına değil bu ülkeye olan hıncımı ürkek gözlerle bakan çocuktan aldım. Utanıyorum, hem de çok. Bir tek kendimden değil, onu sokağa iten herkes adına da utanıyorum…
Yanımıza peçete satmak niyeti ile yaklaşmıştı oysa. Yaptığı işi onaylamıyordum ama. Öyle de konuşmamalıydım. Senin yerin burası değil derken de çok yukarıdaydı sesim, okumalısın dediğimde de. Ne düşündü acaba o an benim için. Öğrenemeyeceğim. Tuzu kuru bunun demiştir, ne yaşadığımı bilmiyor ki demiştir, bilmiyorum. Belki onun da annesinin penceresi sokağa bakan bir ev hayali vardı da onun için para biriktiriyordu, ya da küçük çocuk hayalleri vardı. Bir araba ya da bir top istiyordu kendisine. Bir spor ayakkabı ya da bir mont. Bilemedim. Her gün maaşım yatmadı diye ağlayıp akşamında bar köşelerinde oturan ben anlayamazdım. Üşüdüğünde montumu üzerine geçiren, terlediğinde çıkaran, acıktığında yemeğini yiyen ben ve sinemaya gidemiyoruz zamanımız yok diye sızlanan ben anlayamazdım. Kendimi ne kadar pislik hissettim bilseniz…
Şimdi de oturmuş buraya, onun hiçbir zaman okuyamayacağı şeyleri yazıyorum. Yüzüne söyleyemediklerimi buraya döküyorum. Bir nevi günah çıkarıyorum. Keşke kaçmasaydın kara çocuk diyorum, keşke. Hem ne vardı da kaçtın ki benden. Daha anlatacaklarım vardı sana oysa… Daha sana ve hayata dair anlatacaklarım vardı. Kara gözlerinin içine bakarak, beni anladığını varsayarak anlatacaklarım vardı oysa. Belki seni kurtarırdık sokaklardan ha ne dersin. Belki kaybolurdum gözlerinde, bana başka bir hayat sunardın. Niye dinlemedin ki beni kara çocuk. Belki sen de bana kendini anlatırdın çocuk kelimelerle. Ben seni bulurdum, sen de beni. Keşke kaçmasaydın kara çocuk, keşke…Pişmanım…
4 yorum:
Maalesef özellikle seçilmiş, elektriği, suyu, altyapısı olmayan illere (!?!) çamaşır makinası, uydu dağıtmakla sosyal devlet olunmuyor!
Esmer(kara),mendilci çocuk duyarlılığınız benide etkiledi. Ordaymış gibi oldum. İçim burkuldu.
Maalesef cennet ülkemizin kansere çevirmiş hastalıkları, dertleri var. İyi bir cerrah olmadan da tam sağlığa kavuşmak çok zor.
Keşke ama keşke bir Mustafa Kemal daha çıkarabilsek. Bir lider, bir devrimci. Yoksa kirli siyasetin, parakrasinin içinde boğulup gideceğiz bir gün....
Teşekkür ediyorum. Umarım bunun bilincinde olan insanların sayısı daha da artar...
Tek kelime ile çok etkileyici...
pişmanlık.. evet pişmanlık hep böyleyiz be gamze önce yaparız sonra pişman oluruz. daha sonra ise vicdan devreye girer üzülürüz. Ama ben seni tanıyorum o Esmer kara çocuğu bulacağını biliyorum ve kendini afedireceğini de
Çocukların yerleri yoktur, her yer çocuklarındır. Umarım...
Yorum Gönder