03 Mart 2012

Yaşadığı şehirden bi'haber olanlara...

Uzun zamandır yazmıyorum, farkındayım. Biraz kafam karışık. Ondan sanırım.

Ama sizinle geçen hafta keşfettiğim bir şeyi paylaşacağım. Daha çok Antalyalıları ilgilendirse de paylaşacağım yazı, ana fikri itibarı ile yaşadığı şehirden bi haber olanları da tetikleyecektir, eminim.

Birkaç hafta önce Safranbolu’daydık. Eski Safrandolu’da ama. Evler, yollar, insanlar muhteşemdi. Bir daha gidip görülesi bir yer. Üç gün kaldığımız için sadece birkaç yeri gezebildik, ama daha gezilecek görülecek, fotoğraflanacak çok yeri var eminim.

Gezdiğimiz yerden bir tanesi de Kaymakamlar Evi olarak adlandırılan müze idi. Dönemin ‘büyük’ adamlarının evi olan bu konak restore edilerek ziyaretçilere açılmış. Sizi içeriye girerken bir rehber karşılıyor. Birlikte geziyorsunuz önce. Kadınlar erkekler bölümünü, yemeklerin nasıl verildiğini, kına gecesi görsellerini, giyim odalarını, erkek meclislerini, oturma odalarını, dönemin mutfağını hatta banyosunu görünce çok şaşırıyorsunuz. Yapılan canlandırmalar harika olduğu için bir nevi o dönemi yaşıyorsunuz.

İşte ben Kaymakamlar evi’ni gezerken, yaşadığı şehirden bir haber olan ben, Antalya’da neden böyle bir şey yok diye hayıflanmıştım. Ta ki geçen haftaya kadar.

Yıllardır önünden geçip içeriye adım atmadığım Kaleiçi Suna İnan Kıraç Müzesi’nde sizinle görsellerini paylaştığım bu muhteşem müze ile karşılaştım. Çok şaşırdım, kendime güldüm. Haber için gitmesem ‘haberdar olmayacağpım’ bu yerle tanıştığım için kendimi çok şanslı hissettim.

Antalya’nın eski kına gecesi, damat traşı ritüellerinin mankenlerle canlandırılıp seslendirildiği bu muhteşem müzede eskiden nasıl giyinildiğini, neler yapıldığını, sünnet kıyafetlerini de görmeniz mümkün. Bir de eski bir aynanın içine yerleştirilen televizyon ekranından size Antalya anlatılıyor. Tabi müzenin girişinde yer alan Antalya tarihini saymıyorum bile.

Utancımı orada bulunan görevlilere de anlattığımı söylemeden geçemeyeceğim. Safranbolu’da böyle bir yapıyı gezip görme meraklısı içindeyken Antalya’da yer alan bir müzeye girmemiş olmaktan dolayı da kendimi ayıplıyorum. Şimdi sizleri bu güzel görsellerle baş başa bırakıyor ve Antalya’ya gelirseniz gidip gezmenizi tavsiye ediyorum.

Bu arada müzenin alt katında geçtiğimiz yıl(larda) hayatını kaybeden çini ustası Sıtkı Olçar’ın da eserleri satılıyormuş. Ben baykuşları görünce merak ettim kimin diye, görevli Sıtkı Olçar vefat edince hepsi koleksiyonluk olduğu için kaldırıldı. Şimdi Sıtkı II adıyla kızının yaptığı eserler satılıyor. Onlardan da edinebilirsiniz diye düşünüyorum. Şahaneler…





















3 yorum:

Syhn dedi ki...

o yuzden ben dunyayı gezmeye istenbuldan başladım diyorum :D önce bura.. ne zmn biter bilmem ama :))

MERVE dedi ki...

çok haklısın gerçekten ! 18 yıl trabzonda yaşadım ama yarısını bile gezmemişimdir inan.. 3 yıldır da istanbuldayım ama gezmeye çok fırsat bulamıyorum , insan bulunduğu yerleri iyice bir gezip görmeli öğrenmeli ya :)

dersaadet dedi ki...

Seyhan, senin yazını okuyunca eksikliğimi hissetmiştim ama müzeyi görünce daha iyi anladım.

Merve, ben de 93 dem beri buradayım. Daha bir çok yerini bilmem ama Karadeniz'i karış karış gezmek için yanıp tutuşuyorum. Uzaktaki daha bir çekici geliyor insana nedense...