18 Kasım 2011

Güzel Ankara'M...

Aslında dün yazacaktım bu yazıyı, ama 63 yaşında işyerini kaybetmiş bir adamın gözyaşlarına şahit olunca içimden yazmak gelmedi. Hoş şimdi de yazacak durumda değilim ama az da olsa Ankara gezisinin ucuna dokunacağım….



Beklediğim gibi miydi derseniz, Ankara değişmiş, güzelleşmiş. Tadına doyamadım ama çok özlediğimi bir kere daha hissettim orada. Kalabalığını, kitapçılarını, sokaklarını çok özlemişim. O kendine has havasını çok ama çok özlemişim.

Benim için bu gezinin en güzel yani yıllardır görmediğim bir dostumu görmek oldu. Nasıl sarıldım sımsıkı bilemezsiniz. Yanımızda başka arkadaşlarımız da olduğu için çok fazla dedikodu yapma şansımız olmadı açıkcası ama bize kalan zamanın tadını çıkardık.



Arkadaşlarla buluşmadan önce yeni açılmış bir yerde yemek yedik. Sonra kitap alamama pahasına da olsa kitapçıları gezdik. Keşke Antalya’da da olsa diye geçirdim böyle güzel sokaklar, böyle güzel kitapevleri. Keşke Antalya’da da yaşı 15-16 olan erkek çocuklarını kitap karıştırırken görebilsem diye geçirdim içimden. Arkadaşlarla da bunu konuştuk. Yıllar önce, daha ben üniversiteye giderken Işıklar Caddesi’ne açılmış ama bir süre sonra kapanmış olan kitapevlerini anlattım onlara, hep birlikte şehrimizin kültürden nasibini alamamış yanına acıdık.

Samatya kapanmıştı, o güzelim mekan. Baktım da ‘erotik shoplar’ vardı üst üste kapanan binada. Çok üzüldüm. Benim orada anılarım vardı oysa.



Sakarya yine aynıydı, aynı güzel, aynı canlı. Yine hayıflandım Antalya’da neden bir Sakarya yok diye. Neden gidip siyasetten aşk meselelerine kadar rahatça konuşacağımız, kendimizi dünyadan yalıtılmış gibi hissedeceğimiz bir mekan yok diye.. Yine Ankara ile Antalya’yı karşılaştırırken buldum kendimi.

Tebdili mekanda ferahlık varmış ama gerçekten. Rahatladım orada. Dönüş yolunda molada bile uyanmadan Ankara’ya geldim.



Unutmadan AŞTİ’de canımı sıkan bir manzara ile karşılaştım. Ellerine bardak alıp dilenen genç kızlar vardı. Yanınıza boynu bükük yaklaşıp ‘ters’ bir cevap alınca dikleşen ve bir başka kurbanına gittikten sonra yine boynunu eğen gençler. Çok acıdım. İçlerinde 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu da vardı. Yanıma yaklaşıp bardağı uzatarak ‘afedersiniz …’ diye başladı sözüne. Benim ‘Ablacım elinize bardak almışsınız…2 di,ye devam eden konuşmamı dinlemeden küfredip ayrıldı. Acıdım, çok acıdım. AŞTİ’deki bu durumu gören bilen yok u bilmiyorum ama Ankara’ya yakışmadığını düşünüyorum…

Not 1: Bu arada vizemi aldım. Salı günü Paris’e gidiyoruz. Programımız daha da güzelleşmiş. Bol bol fotoğraf çekeceğimi umuyorum…

Not 2: Ayfer Tunç’un Yeşil Peri Gecesi kitabını birkaç gün önce bitirdim. Bayıldım, öldüm bittim. Onun üzerine bir yazı yazacağım ama sanırım karşılaştırmalı olacak. Elimde Ayşe Kulin’in yeni kitabı ‘Gizli Anların Yolcusu’ var. Ayfer Tunç’tan sonra, nasıl desem ‘basit' geldi bana, kolay geldi ya da. Hikaye farklı bir boyut aldı, samimiyetsiz buldum ama tabi kitabı daha bitirmedim. Haksızlık etmeyeyim şimdiden…

4 yorum:

Hayat İzlerim dedi ki...

Ankara çok sevdiğim şehirlerden biri oldu her zaman.
Dilenen kızların hali düşündürücü.
Bazen gerçekten mekan değiştirmek insan ruhuna iyi geliyor.
Yeşil Peri Gecesi, şahane bir romandır. Hatta Ayfer Tunç bu romanıyla kendini aşmış bence, ki ben bunu mail atıp Yazarın kendisine de söyledim.
Gizli Anlar Yolcusu'na yeni başladım; dur şimdi hevesimi kırma şekerim:))
İyi yolculuklar bu arada :)

dersaadet dedi ki...

Dün Ayşe Kulin'in 'Bir Gün' adlı romanını yıllar önce okumuş ve beğenmiş olduğumu anımsadım. Hevesin kırılmasın, dedimn ya roman daha bitmedi. Hem Ayfer Tunç gibi güçlü bir kalemin ardından okunmamalıydı belki de:)

Syhn dedi ki...

yazını okuren neden arayı bu kadar açtığını merak ettim neden bu kadar özleyene kdr bekledin yaa hayat çok kısa insan sevdiği şeyleri yapmalı..

ve paris.. bekle gamzeyiii ;)

iyi yolculuklar diliyorum...

dersaadet dedi ki...

İşlerden gidemedim, başka öncelikler çıkardım biraz da korktum sanırım. Ama zamanı gelmemişti diyelim biz buna:)

Teşekkür ederim:)