Az önce 11.11.2011’in saat 11:11’de doğurtulacak olan çocuğunun haberini yapmak için ofisten çıktım. Dün planlanmıştı, vaktim azdı. Gittiğim yerde hastanın daha ameliyata alınmadığını, genel anestezi olacağını ve sezeryan sonrası uyanmasının 1 saati bulacağını öğrendim. Çantamı alıp çıktım.
Bugün yine 11.11.2011 çılgınlığı için Antalya’da iki düğün olacak. İnsanlar ‘dünya evine’ girecek. Çocuklar doğurtulacak, birileri 11.11.2011’de ölümle tanışacak. Birileri mutlu olurken birileri yas tutacak….
Her günün özel olduğunu düşünen birisi olduğum için bu gün, bugünü özel hissedenlerin aksine, bana hiçbir şey hissettirmeyecek. Sabah neden bilmem ODTÜ’den mezun olduktan sonra Antalya’da saçma sapan bir trafik kazasında yatalak olan arkadaşımı düşüneceğim. Sonra gelip gazeteleri açacak ve ta Japoonya’dan gelip Van’ depreminde hayatını kaybeden adamın tanıdık yüzüne bakıp acıyacağım. Utanacağım. Öfkeleneceğim.
Bayram Oteli’nin enkazı altında kalan gazeteci meslektaşlarımı düşüneceğim. Ben de bir gün onlar gibi mi öleceğim diye geçireceğim aklımdan. Serrose’nin bloguna girip yazdığı yazıyı okuyup daha çok kahrolacağım. Bugün, yani 11.11.2011 tarihli günü, bana kötü şeyler anımsattığı için hiç sevmeyeceğim.
Sonra messengerda çok sevdiğim bir abim “Gencecik körpeleri beton yığınları altında bırakmayı iyi becerdiğimiz gibi, vakti gelmemiş çocuğu da doğurtmaya kalkıyoruz.” diyecek. O mesaja bakıp kalacağım….
2 yorum:
ben de her gunun bir anlami olduguna inanirim.
Cok sacma isler yapiyoruz.Ne bina ne de cocuk yapmayi biliyoruz
Bugün gerçekten kötü bir gün Sergül. Çok kötü haberler alıyorum.... Umarım gün sonunda her şey yoluna girer...
Yorum Gönder